Yargıtay 3. Hukuk Dairesi         2021/5470 E.  ,  2021/9214 K.

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK (TİCARETMAHKEMESİ

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; aboneliğine ait su borcunu ödememesi üzerine başlatılan takibe davalının haksız itiraz ettiğini ileri sürerek; icra takibine vaki itirazın iptali ile takibin devamına, davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.

Davalı; icra takibine konu olan borcun, asıl alacağa yönelik 39.420 TL ve ferileri dahil toplam 45.897 TL kısmını ödeme yaparak kabul ettiğini; ancak kalan kısmı kabul etmediklerini, tüm bedel üzerinden dava açmakta davacının kötü niyetli olduğunu, faiz oranının fahiş talep edildiğini, takipten önce temerrüde düşürülmediğini savunarak davanın reddini ve davacının kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini istemiştir.

Mahkemece; bir yıllık açma suresinin geçtiği gerekçesiyle, davanın süre yönünden reddine dair verilen karar davacı tarafın temyizi üzerine; Dairece verilen 21/06/2018 tarihli ve 2018/3881 E. 2018/6977 K. sayılı kararla; itirazın iptali davası açmak için öngörülen 1 yıllık yasal sürenin borçlunun itirazının alacaklıya tebliğinden itibaren başladığı, somut olayda borçlunun itirazının davacıya tebliğ olmadığı; dolayısıyla, 1 yıllık hak düşürücü sürenin işlemeye başlamadığı gerekçesi ile bozulmuştur.

Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde; davalının yapmış olduğu takibe yönelik itirazın kısmen iptali ile takibin devamına, karar verilen bedel üzerinden %20 oranında icra inkar tazminatına dair verilen karar davalı tarafın temyizi üzerine Dairece verilen 24/09/2020 tarihli ve 2020/2893 E. 2020/4783 K. sayılı kararla “….davalının kötü niyet tazminatı talebi hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, bu yön gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmediği…” gerekçesiyle bozulmuştur.

Bozma ilamına uyan mahkemece bu defa; gerekçe kısmında “Somut olayda, davacı yanın temlik aldığı alacak kapsamında önceki davacının davalı ile 1.000.000 TL limit ile sözleşme akdettiği, banka çek sorumluluk bedeli anlamında %33,12 temerrüt faizi uygulandığı, kart alacağından %28,08 temerrüt faizi uygulandığı yine icra takibindeki çek yaprağı depo bedelinin asıl borçludan talep edilebilmesinin mümkün olduğu çünkü yargısal içtihatlarından da çek garanti tutarlarından dolayı kefilin de sorumluluğunun devam ettiği, yine mevcut kapsamdaki alacaklara dair yapılan bütün işlemlerin yerinde olduğu, alınan raporların karar verilmeye elverişli yargısal içtihatlara uygun olduğu anlaşılmakla”şeklinde açıklama getirilerek, davalının itirazının kısmen iptali ile takibin 45.879,35 TL üzerinden kaldığı yerden devamına, davalının %20 oranında icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, davalının itiraz etmediği ve davacının sehven açmış olduğu dava kapsamında kalan ve reddedilen 45.897 TL açısından %20 oranında kötüniyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.

1) Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini kendiliğinden araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.

Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını denetler. Üst mahkemede, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472).

Anayasa’nın 141/3 maddesi gereğince, mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.

Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

Nitekim, 07/06/1976 tarihli ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yeralan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.

Mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasanın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK’nın 27/2-c maddesinde de hukuki dinlenilme hakkının “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.

Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.

Somut olayda ise, mahkemece; kararının gerekçesinde, dava konusu uyuşmazlığın nasıl sonuçlandırıldığına ilişkin ifadeler yer almadığı gibi, davayla ilgili olmayan farklı bir uyuşmazlığa ait gerekçenin yazıldığı anlaşılmaktadır.

Bu bakımdan; kanunun aradığı anlamda, dava konusu uyuşmazlığa ilişkin gerekçeli bir hüküm mevcut olmaması ve ortada denetlenebilecek gerekçeli bir karar bulunmaması nedeniyle, usul ve kanuna uygun olmayan kararın bozulması gerekmiştir.

2) Bozma nedenine göre, tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK‘nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenle tarafların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK‘nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK‘nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29/09/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz