T.C.
Yargıtay
15. Hukuk Dairesi

Esas No:2018/328
Karar No:2018/2136
K. Tarihi:24.5.2018

Mahkemesi :Asliye Hukuk Mahkemesi

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

– K A R A R –

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağının tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili idare ile davalının taahhüdü altında bulunan ve sözleşmesi 08.07.2010 tarihinde imzalanan 10.898.886,75 TL sözleşme bedelli ”… … ….” Hudut Kapısı yolunda ikmâl inşaatı yapım işinde 2011 yılı sonu itibariyle sözleşme fiyatları ile 8.738.750,32 TL harcama yapıldığını ve 12 adet ara hakediş ile yükleniciye ödemelerin yapıldığını, işin hesap kesme hakedişi itibariyla gerçekleşme oranının %80,18 olduğunu, işin tamamlanabilmesi için Bölge Müdürlüğü tarafından Genel Müdürlükten süre uzatımı ve sarilendirme izni alındığını, verilen süre uzatım oluru ile kalan iş miktarı da göz önüne alınarak 13.02.2013 tarihine kadar yükleniciye süre verildiğini, dava konusu alacağın kaynaklandığı ihale konusu işte ağırlıklı olarak önceki ihale kapsamında asfalt betonu binder tabakası seviyesinde tamamlanan yol kesimlerinde asfalt betonu aşınma tabakasının teşkili ile binder ve aşınma seviyesinde açılan yol kesimlerindeki üst yapı bozulmaları ile yolun genelinde mevcut olan ve özellikle de banketlerle yol kesinlerindeki üst yapı bozulmaları ile yolun genelinde mevcut olan ve özellikle de banketlerle yol şeridi arasında kalan ve yol boyu devam eden çizgisel çatlakların onarımının hedeflendiğini, yüklenici firmanın 2011 yılı sonundaki son hakedişi ihtirazı kayıt koymak suretiyle imzaladığını, davalı firmanın ”Fiyat farkı ödemeleri ve Revize iş programı hakkında” konulu itiraz yazısının bölge müdürlüğü tarafından itirazın uygun bulunmadığı ve hakediş ödemelerinde bir değişiklik olmayacağı şeklinde cevap verildiğini, davalı yüklenicinin itirazının bölge müdürlüğü tarafndan kabul görmemesi üzerinde davalı şirketin 09.04.2012 tarih ve ”Fesih Bildirimi” konulu yazısı ile sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiğinin bildirildiğini bunun üzerine yükleniciye bölge müdürlüğü tarafından 4735 sayılı
Kamu Sözleşmeleri Kanunu’nun 19. maddesi uyarınca tek taraflı fesih kararını ileri sürülen sebeplerle alamayacağının bildirildiğinin daha sonra eksikliklerin giderilmemesi üzerine … tarafından söz konusu iş hakkında sözleşmenin feshedildiğini belirterek imzalanan yapım sözleşmesinin feshi nedeniyle kesin teminatın güncelleme bedeli olan 788.390,02 TL’nin sözleşmenin feshedildiği 19.11.2012 tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş, davalı yersiz açılan davanın öncelikle görev veya esastan reddini savunmuş, mahkemece davanın kabulüne, toplam 414.380.48 TL alacağın, 148.122.65 TL’sinin 23.12.2011 tarihinden, 223.744,45 TL’sinin ise 29.01.2013 tarihine kadar işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık sözleşme tarihine göre uygulanması gereken 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu 355 ve devamı maddelerde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmaktadır.
Adil yargılanma hakkı Anayasamızın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasanın 141/3. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilmiştir. HMK 297. maddeye göre hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi yani açık ve infazda tereddüt yaratmayacak nitelikte karar verilmesi gereklidir. HMK 298/2. maddede ise gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmü mevcuttur.
HGK’nın 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas, ve 2010/108 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Gerekçeli karar ile hüküm fıkrasının çelişkili olması halinde yasaya uygun biçimde, gerekçeyi içeren bir hüküm olduğundan söz edilemez. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası ve
kısa karar arasında çelişki yaratılması; yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırı olacaktır.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; gerekçede belirtilen kalemler ile hükümde belirtilen kalemlerin miktarları uyuşmadığından gerekçe ile kısa karar çelişkili olacak şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi, hüküm kısmında 414.380,48 TL’ye hükmedildiği halde, faize esas tarihleri gösterilen alacak miktarlarının toplamı hükmedilen 414.380,48 TL’ye ulaşmadığından hüküm kısmında da çelişki yaratılması doğru olmamıştır. Ayrıca hükümde 223.744,45 TL’nin 29.01.2013 tarihine kadar işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilerek faiz başlangıç tarihinin faiz uygulanacak son tarih gibi yazılmak suretiyle infazda tereddüt yaratacak şekilde karar verilmesi de doğru olmamış ve sair temyiz itirazları incelenmeksizin kararın belirtilen nedenlerle temyiz eden davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda yazılı nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre bu aşamada diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 24.05.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.